Yazar Rumuzu: kinoko1102

 Eser Sıra Numarası: 21032023eser13


                                                    GERÇEĞİN VE ÇELİŞKİNİN DANSI

Kanaatimce bizi hayvanlardan ayıran yegâne özelliğimiz düşünme yeteneğimizin olmasıdır. Bu özelliğimiz sayesinde duygularımız, hayata bakışımız ve nihayetinde kişiliğimiz oluşur. Bunlar sayesinde dünyayı farklı görür, ona farklı açıdan bakarız. Örneğin birimiz yalnız kalmayı severken diğerimiz bunu kötü bir olay olarak değerlendirebilir. Yalnız kalmayı seven bir insan için etrafında kelime kirliği yapmayacak insanların olduğu bir gerçeklik güzel bir gerçeklik iken yanında başka insanların olduğu, onlarla konuşmayı ve diğer insanların ilgisinin üzerinde olmasını seven biri için bu kötü bir gerçekliktir. Bu kötü gerçekliğin sonucunda depresyon, kaygı bozukluğu hatta intihara kadar gidebilecek psikolojik buhranlar ortaya çıkabilir.

Belki de gerçek diye bir şey yoktur, insanların düşünceleri ile nesnel objelerin birleşmesiyle oluşan görüntüye gerçeklik adını vermişizdir ve bu bir kavramdan öteye gidememiştir. Gerçekliği kanıtlamak için geçmişten günümüze kadar deneyler yapılmış, yapılmaya da devam ediyor. Bunların en iyi örneklerinden biri “Schrödinger’in kedisi”dir. (Düşünsel bir deneydir ve hiçbir hayvanın canı riske atılmamıştır.) Deneyde bir kedi, içinde siyanür kabı, bu siyanür kabına kuvvetle muhtemel kendi kendine kırmaya karar verecek bir sistem aynı zamanda kedinin yaşamasına yetecek kadar su, yemek ve oksijen konur. Hemen ardından kapak sonsuza dek kapatılır. Sistem siyanür kabını kırmaya karar verirse kedi ölür, kırmamaya karar verirse kedi yaşamaya devam eder. Eğer kutunun kapağını açmazsak kedi gerçekten de ölü ya da sağ diyebilir miyiz?

Başka bir örnek vermek gerekirse bizden binlerce kilometre ötede yıkılan bir ağaç gerçekten de yıkılmış olabilir mi? Bu tip düşünsel deneyler ve soruların cevaplarını bulabileceğimizi düşünmüyorum. Eğer ki tüm insanlık tek bir zihinsel süreçte tek bir düşünce yaratsaydı belki ancak o zaman bu tip sorulara cevap verebilirdik. Burada önemli bir çelişki de var: Bizim gerçekliğimizle başka bir insanın gerçekliği çelişebilir. Birini sevdiğimiz zaman içimizde beslediğimiz uçup duran kelebekler ne kadar yorulsalar da bazen konacak bir dal bulamazlar ve sadece acı çekip uçmaya devam ederler. Çünkü bizim düşüncelerimiz ve yaptıklarımız her zaman kelebeklere konacak dalın kilidini kırmaya yetmez. Karşımızdaki kişiye bizim için uçacak kelebekler yaratamayız ya da bizim kelebeklerimiz onun gerçekliğinde yoksa bu gerçekliğe müdale etme imkânımız kalmaz. Bunun tam tersi de olabilir. Kelebekler, beraberce uçup, istedikleri dala konabilirler. İdeolojimiz, fikirlerimiz, birine karşı olan duygularımız farklılık gösterebilir bu da farklı gerçeklikler doğurur. Bu çelişkinin kazananı genellikle nesnel gerçeklik olur ki bence bu gayet doğal bir şey. Dokuz milyar insan içinden sadece kendi doğrularımızı ve fikirlerimizi uygulamaya çalışsaydık barışı unutup kaos içinde yaşamamız gerekirdi.

Bazen de  evrenin üstünlüğünü kabul etmekten başka çaremiz kalmaz. Aptalsak aptalız, yalnızsak yalnızız, popülersek popüleriz bizim ya da herhangi bir kişinin fikir evreni,  bu gerçekleri değiştirmeye yetmez. Bu çelişkiye çözüm olarak ise şöyle düşünmekte fayda var: Evet fikirlerimiz herkes tarafından kabul görüp beğenilmeyebilir ya da onları nesnel gerçekliğe aktarmaya çalışırken sıkıntı yaşayabiliriz ama bu demek değildir ki her şeyin sonu geldi. Ümitsizliğe kapılmaktansa aklımızı biraz zorlayarak kendimize yeni seçenekler yaratabiliriz. Kalbimizle, duygularımızla, fikirlerimizle, zihnimizi kullanarak istediğimiz bir dünya oluşturabiliriz kendimize. Başkalarından gördüğümüz dünyayı örnek alıp almamak tamamen bizim inisiyatifimize bağlı.

 

Fakat hayallerimizle fikirlerimizin karıştırılmaması lazım. Çünkü ikisi birbirinden ayrı şeyler. Fikirler ve gerçeklik göreceli bir kavram olduğundan dolayı özneldir. Birini yeteneksiz bulmak, kötü bulmak, onun düşüncelerinden daha iyi düşüncelere sahip olduğumuzu düşünmek… Bunlar görece şeylerdir hayaller ise gerçekleşme imkânı olan, bunun için ter döktüğümüzde gerçekleşecek ya da gerçekleşmeme ihtimali olan isteklerdir. Bu yüzden hayallerimizden vazgeçmeyip çabalayarak onları nesnel dünyaya geçtiğini gördüğümüz zaman kendi yarattığımız dünyanın yanı sıra nesnel dünyada da mutlu olabilecek şeyler yapmış oluruz.

 

önceki eser

Bu blogdaki popüler yayınlar

Finalist Eserler