Yazar Rumuzu: papatya1453

 Eser Sıra Numarası: 21032023eser10


                                                            Gerçeğin Yakıcılığı

           

Hayatımızda bazı anlar vardır;  zincirlerle bağlandığımız fikirleri savunurken birisi gelir, karşı çıkar ve yanıldığımızı söyler. Gerçekleri yüzümüze haykırır. O an öyle hararetli bir durumdayızdır ki gardımıza sımsıkı yapıştığımızdan kalbimize bir bıçak gibi saplanan gerçeğe karşılık gözlerimizi yumar, kulaklarımızı kapatırız. Adeta üç maymunu oynamaya başlarız. Bizimle çelişen gerçeğin yok olmasını dileriz ama içten içe yanıldığımızı biliriz, kabullenemeyiz ya da sadece kabullenmek istemeyiz. Tam da bu nedenle soğuk bir rüzgar gibi suratımıza çarpan gerçek, bizim için çok tesirli ve acıtıcı bir öneme sahiptir.

Fikirlerimizin oluşması, yoğrulması ve biçimlenmesi çok uzun zaman alır. Biz bebekken başlar, ölümle son bulur. Ailemiz, arkadaşlarımız, yaşadığımız ülke, dinimiz, dilimiz, okuduklarımız, seyrettiklerimiz ve daha nice etken vardır fikirlerimizi oluşturan. Her bir etken birer yapboz parçası gibi yavaş yavaş birbirine kenetlenerek büyük resmi tamamlamaya çalışır. Bazen de doğru parçaymış gibi gözüken yanlış parçayı yerleştiririz, uzun bir süre fark edemeyiz resimdeki eksikliği.

Aynı DNA üzerindeki genlerin dizilimi gibi fikirler de her insanda farklıdır, çeşitlidir çünkü her insan birçok noktada birbirinden ayrılır. Aynı evin içinde bile fikir farklılıkları doğar. Her birey kendi “özgün” fikirleri üzerinden tanır, tanımlar benliğini. Bir ömür boyu kararlarını kendi biricik fikirlerine yaslanarak verir. İnancını, mesleğini, arkadaşını, hayat görüşlerini bu fikirlere dayanarak seçer. Aynı zamanda fikir, ayrıştırıcı olmanın yanında birleştirici bir etkendir. Fikirlerimize inanırız ve bağlanırız. Etrafımızdakilerin de bizimle aynı fikirde olması için çabalarız veya benzer fikirlere sahip insanların arasına girer, onlarla beraber vakit geçiririz.

 

Gerçekler ise fikirlere nazaran daha yakıcı ve serttir, acımasızdır. Gerçekler ve fikirler arasındaki çizgiyi göremeyen insanın fikirleri zamanla “kendi gerçekliğine” dönüşür. Çok eskiden dünyanın bir tepsi gibi olduğuna veya bir öküzün boynuzları üzerinde durduğuna inanılması insanların fikirlerini inanca, inançlarını da kendi gerçeklerine dönüştürmelerinin örneğidir. Fakat bu durum çok tehlikelidir, insanı kör eder, gerçeklere tahammül edemez duruma getirir.

 

“12 Öfkeli Adam” filminde buna dair çok etkileyici bir örnek var. On iki tane jüri üyesi bir şüphelinin suçlu mu yoksa suçsuz mu olduğuna karar vermek için toplanırlar. En başta jürilerden on bir tanesi geçmiş fikirlerine dayanarak şüphelinin suçlu olduğuna kanaat getirirler. Yalnızca bir tanesi “suçsuz” olduğu yönünde oy kullanır çünkü o bir adam bütün savunmaları ve kanıtları mantık süzgecinden geçirmek isterken diğer on bir adam davayı ön yargı dolu fikir süzgeçlerinden geçirirler. Yalnız kalan adam gerçeğe ulaşmak istediği için mantığını ve aklını kullanarak birer birer diğerlerini de gerçeği bulmak için ikna eder. Bu süreç çok zor ve meşakkatlidir çünkü karşıdaki insanı fikrinden vazgeçirmek hiç de kolay değildir. İkna edilemeyen bir kişi kalır. O son kişi ise başından beri yaptığı gibi bağırıp çağırmaya, odayı terk etmeye devam eder ama artık yalnızdır, on bir kişi birden kulağına gerçekleri haykırır. Adam son bir kez direnmeye çalışsa da gözyaşlarına boğularak fikrini değiştirir, şüphelinin “suçsuz” olduğunu kabul eder ve film son bulur.

Bu örnek de fikirlerimizle çelişen bir gerçeği kabul etmenin ne kadar zor ve önemli olduğunu gösteriyor. Sona kalan adam hep bağırıp çağırarak karşı tarafı yok etmeye çalıştı. Kendi fikirleri yanlış olabilir miydi? Doğrusu bunu hiç düşünmedi. Yapbozdaki eksikliği görmeye çalışmadı. Çünkü fikirleri onun gerçekliğine dönüşmüştü. Bu onun şahsi meselesiydi. Gerçeği yok etmek onun için çok önemliydi ama yapamadı, gerçeği susturamadı ve canını yakan bir kabullenme gerçekleşti. Durum, günümüzde ve geçmişte farklı şekillerde de olsa özünde aynı ilerliyor. Orta Çağ’da kilise, fikirleriyle bir gerçeklik oluşturmaya çalıştı. Uzun bir süre bu durum devam etti ama asıl gerçek gün yüzüne çıktıkça skolastik düşünce de eriyip gitti.

Fikir güçlüdür ama gerçek nettir, fikir özneldir ama gerçek nesneldir, fikir yanıltıcıdır ama gerçek aydınlatıcıdır. Bu yüzden evet, fikrimizle çelişen bir gerçek önemlidir. Çünkü fikirlerle gerçekler arasında ayrım yapabilmek ve kendi fikrinden vazgeçmek cesaret ister.

 

önceki eser / sonraki eser

Bu blogdaki popüler yayınlar

Finalist Eserler