Yazar Rumuzu: yalnızbiropera2103
Eser Sıra Numarası: 21032023eser11
GERÇEĞİN EKOLOJİSİ
Kelebeklerin yaşam döngüsünde ilk olarak dişi kelebekler yaprakların üzerine yumurtalarını bırakırlar. O yumurtalardan da tırtıllar çıkar. Sonra o tırtıllar kozalarını örer ve süreleri dolunca tırtıl olarak girilen o kozadan eşsiz güzellikte çeşit çeşit kelebekler çıkar. Kim o çirkin ve çelimsiz görünen küçük tırtılların göklerde uçan kelebeklere dönüşebileceğine ihtimal verebilir ki? Tıpkı tırtılın kelebeğe dönüşüm sürecinde olduğu gibi önce hayaller kurulur, hayaller fikirlere dönüşür, fikirler ise gerçekle buluşur.
Aslında bu örnekten yola çıkarsak gerçek olarak varsayılanların her zaman kesin ve doğru olduğuna emin olmamız çok mümkün olmayabilir? Insanların "gerçek" kelimesi adı altında empoze ettiklerinin gerçekliği hiçbir zaman kesin değildir. Gerçek, aslında bize belki de toplumsal ve sosyolojik olarak dayatılan ve değişebilen yargılardır. Esasen toplumda gerçek olarak kabul edilenler o toplumu oluşturan insanların daha önceki tecrübeleri, algıları ve duyularından oluşur. Gelişmeye ve değişmeye devam eden olgulardır. Bu nedenle gerçek, kişiden kişiye ve hatta aynı kişi için zaman içinde değişebilir. Kesinliği olmayan ve değişkenlik gösteren, belki de kısa süreliğine doğru kabul edilen gerçeklerin fikirlerimizi, kendi benliğimizi olumsuz olarak etkilemesine izin verirsek belki de karşımıza çıkabilecek birçok fırsatı kaçırabiliriz.
İnsanların çoğu toplumsal gerçeği kabul ederler. Aslında gerçekleri sorgulamak insanlara yorucu ve tehlikeli gelir. Bu nedenle toplum tarafından kendilerine sunulan sanal gerçekliği yaşamayı tercih ederler. Toplumdaki insanlar, bu riskli durumu yaşamamak için toplumsal konumlarını korumaya ve geliştirmeye çalışırlar. Bu nedenle gerçek olmadıklarını bilseler de toplumdan dışlanmamak, konumlarını kaybetmemek için gerçeklerin, gerçek olduğuna inanırlar ya da inanmış görünürler. Kısaca aslında toplumun tümü için gerçek ya da gerçeklik diye bir kavram söz konusu değildir. Aslında gerçekler çoğu zaman subjektif olabilir.
Serebral palsi ile doğan Bill Porter hayatı boyunca insanların alayları, ön yargılarıyla karşılaşmıştır. Yaşamı boyunca diğer insanlar gibi olamayacağı söylenmiştir toplum tarafından. Aslında kendisi satış yapmayı seven biridir, bu nedenle satıcı olmak istemektedir. Çalışmak istediği bir şirketle görüşmeye gittiğinde ise müdür onun durumunu görüp ona iş vermek istememiştir. Annesi onu cesaretlendirerek tekrar o şirkete gitmesini ve en az tercih edilen işi vermelerini söylemiştir. Müdür birkaç gün sonra vazgeçeceğini düşündüğünden ona işi vermişti. İş gerçekten zorluydu ama Porter vazgeçmemişti. Zaman geçtikte iş sektöründe bir çevresi olmuş ve satışlar yapmaya başlamıştı. O şirkette 40 yıl çalışmış, çalıştığı zaman boyunca birçok ödül almış ve birçok seveni olmuştu. Bill Porter’ın hayatındaki gerçekler fikirlerle uyuşmuyordu ama bunun onu etkilemesine izin vermemişti Kendisinin de dediği gibi, “Hayatta ne istediğine karar vermiş; kalkmış ve başarana kadar asla vazgeçmemişti.”
Aslında fikirler ve hayaller bir bütünü tamamlayan parçalardır. Fikirlerin gerçeğe dönüşmesi için önce hayallerin kurulması daha sonra da fikirlerin gerçeğe dönüştürülmesi için gerekli kararlılık ve azimin gösterilmesi gereklidir. Aslında hayaller, fikirlerin gerçeğe açılan kapılarının anahtarlarıdır. Fikirlerin temelini oluşturan hayallerin gerçekleşmesi için aslında toplumsal gerçekliğin baskısından uzaklaşmaya çalışmak gereklidir. Hayal gücü güçlü olan kişiler çoğu zaman yalnız mantığı ile hareket eden insanlardan daha başarılı olurlar. Çünkü mantık sınırlar, hayaller ise sınırları yıkar. İnsana farklı bakış açısı ve cesaret verir. Yenilgi bir gerçek olarak kabul edilmediği sürece kimse yenilemez. Fikir ve istekleri gerçekleştirmek için yapılacak çalışmalar imkânsızlıkları gerçeklere dönüştürebilir. Gerçek aslında hayallerin içindedir. Hayal gücü ise beyin gücüdür. "Gerçek, hayallerden daha büyük olamaz”. Bunun için Einstein "Hayal gücü bilimden önce gelir.” demiştir. Kısaca hayaller aslında gerçeğin geçmişidir.
İnsanı içten içe bitiren başarısızlıkları değil, keşkeleridir. Her başarısızlık aslında bize yanında dersiyle gelir. Keşkeler ise beraberinde daha çok umutsuzluk getirir. Bu dünyada kendine inanıp, güvenen ve fikirlerinden vazgeçmeyen insandan daha güçlü biri yoktur. Johann Wolfgang von Goethe'nin de dediği gibi "Önce siz kendinize inanın, başkaları da size inanacaktır."
Bizler hayallerimiz, fikirlerimiz, amaçlarımız ve isteklerimiz ile varız. Hepimizin istekleri, fikirleri ve hayalleri güzeldir. Hepsi de evrende gerçekleşme kapasitesine sahiptir. Toplumsal gerçekler ile çelişen fikirlerimiz, istek ve hayallerimiz vardır mutlaka. “Ama” düşüncesi bizi engeller, cesaretimizi ve gücümüzü yok eder. Biz fikirlerimizden "ama" düşüncesini kaldırabilirsek daha özgür olabiliriz. Önce hayallerimizi daha sonra da fikirlerimizi gerçeğe dönüştürebiliriz. İstek ve düşüncelerimizin peşine düşelim, sonunda "ama" olmasın. "Ama" olursa "asla" arkasından gelir.