Yazar Rumuzu: kelebek1607
Eser Sıra Numarası: 21032023eser05
PENCERE
Fikirlerim ile çelişen bir gerçek benim için çok önemlidir çünkü benim fikirlerimin dışında dış dünyada da bir dünya var ve bu dünyada oluşan bir çok pencere farklı manzaralar sunuyor. Dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insan vardır ve bu insanların zihinlerinde olan milyarlarca manevi dünya… Bu zihinlerden çıkan tonlarca fikir ve sonuç vardır.
Elbette her fikir birbiri ile uyuşamaz ve insanı en iyi anlayan yine kendisidir. Bunun sebebi de her şeyi insan kendi yaşantısı ile bağlantılı olarak yorumlar. Fikir dünyasının bu kadar çeşitli olduğu dünyada toplumsal açıdan tek ve mutlak bir gerçeklik yoktur. Bu durumu destekleyen en önemli psikolojik tanımlamalardan biri geri tepme etkisidir. Geri tepme etkisi, bilişsel bir önyargı nedeniyle gerçekleşir. Ama bu önyargıyı kırmak ve farklı manzaralara bakmak gerekir. Hiçbir şey bizim istediğimiz gibi aynı gerçeklikte kalamaz. Evren üzerinde her şey değişim ve hareket halindedir; en küçük atomdan evrenin kendisine kadar her şey... Evrenin değişimi insanların da değişimini beraberinde getirir. Dolayısıyla düşünce dünyası da sürekli kendini yenilemektedir. Evrende insana dair her şey eşsizdir. Özellikle de fikir ve düşünce yapılarımız kendi içinde düşünsel bir evren oluşturur.
Odaklanılmış bir konu üzerine düşünülmüş her fikir elbet birçok yönüyle diğerlerinden farklı olacaktır ve bu bakılan perspektiflerden, tecrübe edinilmiş durumlardan veya varsayım labirentlerinden kaynaklıdır. Ortaya konulan fikrin doğruluğu da bu sebepten ötürü kişiden kişiye elbette farklılık gösterecektir. Fakat insan sanmamalıdır ki gerçeğe bakan tek bir pencere var o da kendininkidir. Hayır! Sonuç aynı noktaya varsa bile o süreçte farklı yollar farklı zorluklar ve farklı sonuçlar vardır. Gerçek tektir ve sayısız pencereden bu gerçeğe bakılabilir; paylar farklı olsa da yine ortak paydada buluşulur. İşte bu ortak payda ne olmalıdır? Bireysel fikirler olabilir mi? Ama yukarıda da bahsettiğimiz üzere yeryüzünde bir düşünce evreninin varlığından söz ettik. Merkeze alacağımız düşünceyi hangi kurallar süzgecinden geçireceğiz?
Tarih boyunca belirli bir düşünceyi toplumun geneline hakim kılabilmek için güç kullanımı, reklam ve propaganda, metafiziksel temellere dayandırma gibi yöntemler kullanılmıştır. Bu durum günümüzde de devam etmektedir. Fakat bir düşünce, hangi dışsal etmenlerle ne kadar genele yayılırsa yayılsın; gerçek ile çelişiyorsa eğer, bizi doğruluk kavramına ulaştırması mümkün değildir.
İnsan gerçek yolunda ilerlerken birçok olay yaşar. Gerek zihninin içinde gerekse dış dünyada, bu olaylar insan düşünce yapısını etkiler ve sürekli olarak değişime sürükler. Fikirler de yaşanılan olaylardan dolayı değişir. Bu değişimin istikameti genellikle gerçeğin kendisine doğrudur. İnsan hayatında yaşanan her yanılgı, insanı gerçeğe bir adım daha yaklaştırır. Labirent metaforu bunu en güzel açıklayacak örneklerden biridir.
İnsandan insana değişen düşünce dünyasını ele aldık. Fakat bir insanın kendi zihninde değişen düşünce dünyalarına da değinmek gerekir. Düşüncelerin kişiler arasında ve kişinin kendi zihin dünyasında ne kadar değişken olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda; yukarıda bahsettiğimiz, bir düşünce yapısının dışsal etmenlerle toplumun geneline yayılmasının ne büyük riskler barındırdığını az çok anlayabiliriz. Kaynağını gerçeklikten almayan bir düşüncenin değişip değişmeyeceğinden, ne kadar zamanda değişeceğinden kim emin olabilir? Değişime uğrayan bir düşünce, bireyler için dahi sarsıcı etkilere neden olabiliyorken; değişime uğrayan bir düşünce karşısında toplumu revize etmenin güçlüğünü iyi idrak etmek gerekir.
Fikirlerin -genele bakıldığında evrenin- değişimini kabul etmeyen bir insan, kendi zihni içinde sıkışıp kalmıştır, gerçeğe değil de fikre odaklanmış bir zihin de yerinde döner durur. Durgun bir su gibi kirlenmeye, çürümeye başlar.Oysa değişim kaçınılmazdır. Savaşmak, karşı koymak sadece süreci zorlaştırır ve insanın kendi içinde çelişkiler doğurur. İnsanın tek yapması gereken gerçeğe odaklanmak ve fikirlerin değişimini kabul etmektir; sonuç olarak aldığımız nefes bile gelip geçiciyken, fikirlerimiz neden kalıcı olsun? Tutunmamalı ve değişimin esnekliğine uyum sağlanmalıdır. Eğer kendi fikirlerime bağlı kalırsam bu sefer gerçekliği de kaçırmış olurum ne kadar hayal dünyasında yaşasan bile gerçeklik algının kaybolmaması gerekir.