Yazar Rumuzu: yazar2003

 Eser Sıra Numarası: 21032023eser04


                                                         SAHTE FİKİRLER

          Fikirler, insanların ruhlarını yansıtır. Orta Çağ’ı düşünün. Tüm dünyada Karanlık Çağ olarak adlandırılan o zehirli zamanları. Din, insanların tek yaşam kaynağı olmuş. O çağları bilen, okuyan ya da ders kitaplarında gören herkes bilimin gelişmediğinden yakınır. Bilim gelişmezse toplum gelişmez, geriler, der. Ancak o çağlarda tek gelişmeyen, göz ardı edilen şey bilimle sınırlı kalmaz. Fikirler de buna dâhildir. O çağları bu kadar zehirli kılan da budur zaten. Fikirlerin belirli insanlara ait doğrular olarak görülmesi. O zamanlarda katı doğrular, gerçekler vardır ve toplumu yöneten kişiler, fikirlerini dile getiren bazı cesur kişileri yanlış şeyleri düşündükleri için cezalandırır, belki de idam eder. Onların amacı toplumu kendi fikirlerine yani gerçeklerine uydurmaya çalışmaktır ve her kim bunun aksini, yani dediklerinin yanlış olduğunu iddia ederse cezaya mahkumdur. Tek suçları, fikirlerinin gerçeklerle çelişmesidir. Kimi kişiler tarafından koyulan, aslında gerçek olmayan “gerçeklerle”.

         Bunlar, Orta Çağ dönemleri. O zamandan beri her şey ilerledi, gelişti. En önemlilerinden biri de insanlar çoğu ülkede fikirlerinden dolayı kanun önünde cezalandırılamaz hâle geldi. Ama her şey kanun önünde olanla sınırlı kalmaz, öyle değil mi? Kanunlara göre suç olmayan, hatta sakıncasız bir fikir toplumun katı töreleri tarafından suçlu bulunabilir. O zamanlardan bu zamana çok şey değişti ama insanoğlu hâlâ eskisi gibi. Çoğu insan, kendini yetiştiği toplumun kurallarına uymaya zorlar. Onlar gibi düşünmesi gerektiğini sanır ve onlar gibi düşünür. Onların yaptıklarını yapması gerektiğini hisseder ve onların yaptıklarını yapar. Sonuç olarak toplumun her bireyi at gözlüklerini takınır, birbirinden farksız olur ve unutulmaya yüz tutar. Çünkü aynı bilimin gelişmediği bir toplum gibi fikirlerin gelişmediği, farklılaşmadığı bir toplumun da tek yapabileceği gerilemek olur. Bu, bir bebeği anımsatır. Bebek doğar, çevreyi anlamlandırmaya çalışır. İlk başlarda ailesinin ona olan davranışlarını taklit eder, onların sözlerini söylemeye başlar. Sonra biraz büyür, davranışlarını ailesinin yanında arkadaşları, öğretmenleri de etkilemeye başlar. Ne zaman ki doğru yaşına gelir, o zaman kendi fikirlerinden oluşan bir mum yakar. Eğer ki bu mum ailesinin, çevresinin ya da toplumun oluşturduğu zararlı esinti tarafından gerçek olmayan fikirler bahanesiyle söndürülürse işte o zaman değişim olmaz. Toplumdaki fikirler hep aynı kalır ve “gerçek” olana uydurulmaya çalışılır. “Sahte” olanlar yargılanır. Kişi istediğini yapamaz, istediğini dinleyemez, istediğini sevemez ya da giyemez. Çünkü fikirleri toplumun gerçeklerine uymaz(!) Fikirleri yargılandıktan sonra kaybolup gider.

         İnsanın fikirlerinin yargılanması pek çok şeye benzetilebilir. Bu, ten rengin siyah olduğu için yargılanmaktan şüphesiz farksızdır. Çünkü kimse aynı bedene sahip olamaz. Fikirlerin ruhları yansıttığı düşünüldüğünde aynı ruha da sahip olamaz. Doğrulara, gerçek sanılanlara uymak çoğu zaman sıradanlıktan başka bir şey getirmez çünkü. Farklılığın ise birçok örneği vardır: Bir kişi ampulü buldu, diğeri telefonu… Çünkü fikirleri farklıydı. Ama onların fikirleri toplum tarafından “sahte” iddiasıyla yargılansaydı şu an karanlıkta, birbirimizden habersiz yaşıyor olurduk. Bu sebeptendir ki fikirler nasılsa öyle var olmaya devam etmelidir. Yer çekimi keşfedilmeden önce varlığı bilinmiyordu yani yer çekiminin olduğu fikri gerçeklerle çelişiyordu. Ama buna aldanılsaydı aslında yanlış olan bir gerçek hâlâ gerçek olarak kalacaktı.

          Bu yüzden her fikir olduğu gibi kabul edilmeli, doğru ya da yanlış, gerçek ya da sahte olarak kalıplara sığdırılmamalı. Birbirinden farklı olmalı, farklılıklar güzel olduğu için. Ancak fikirler gerçeklere sığdırılmaya çalışılırsa aynı bedenler ve ruhlar gibi aynı ve sıradan olmaya mahkum kalır. İnsanlar bu mahkumluğu kabullenmemek için fikirlerinin peşinden gitmeli, kendi ruhlarını bulmalı ve toplumun dayattığı gerçeklere göre değil ruhlarına göre yaşamalıdır. Çünkü insan ruhundan beslenir, ruhuyla yaşar. İnsanların değerlerini yine ruhları belirler. Ruhlar da fikirlerden oluştuğundan fikirler son derece önemlidir.

          Eğer biri sizi fikirleriniz gerçeklerle çeliştiği için yargılıyorsa aldırmayın. Çünkü gerçek değişebilir, değiştirilebilir, yok olabilir, sorgulanması gerekir. İnsanlar kendi gerçeklerini kendileri yazmalıdır. En önemlisi ise fikirler hiçbir zaman sahte ya da gerçek dışı değildir.

 

 

önceki eser / sonraki eser

           

Bu blogdaki popüler yayınlar

Finalist Eserler