Yazar Rumuzu: taekwondo1234

 Eser Sıra Numarası: 21032023eser03


 

                                                         “GERÇEK” İNSAN

Gerçek kavramı hakikati yansıtan sahici şeylerin tamamı olarak açıklanabilir. Nesnel ve öznel olabilirliğiyle ikiye ayrılır. Nesnel gerçeklik herkes tarafından doğruluğu kanıksanan, herkes tarafından öyle kabul edilen gerçeklere denirken öznel gerçeklik kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Doğruluğu bilim ile kanıtlanan bazı yasalar, dokunduğumuz/ gördüğümüz nesneler nesnel gerçeklik kavramıyla ilişkilendirilirken; öznel gerçeklik kişinin kendi değerlerinin, dilinin, dininin, yaşadığı toplumun, yaşam biçiminin etkisiyle harmanlanan kişiye özgü fikirlerdir.

Bundan çok önceleri Avrupa’da kilise yönetimine aykırı düşünceleri olan birçok bilim insanı Engizisyon Mahkemeleri tarafından yargılanarak cezalandırılmışlardır. Ne var ki ceza alan bu bilim insanları buluşlarıyla bilimi olabildiğince ilerletmişlerdir. Misalen  17. yüzyılda Galileo Galilei “İki Kainat Sistemi Üzerine Konuşmalar” adlı kitabı yüzünden idam cezası almıştır. Ardından Galilei, bilime katkı sağlamak istediğinden ötürü iddialarından vazgeçince idam cezası ev cezasına çevrilmiştir.

İnsan duygu ve düşünceleriyle vardır. Her ne kadar bazen bu ikisi, çelişik bir durum arz etse de her insan için olmazsa olmaz gerekliliklerdir. Gerek kişinin kendi duygu ve düşünceleri arasında gerekse de farklı kişilerin duygu ve düşünce dünyasındaki değişiklikler insan olmamızın, farklı olmamızın, hülasa, zenginliğimizin bir sonucu değil midir? “Benim A dediğime sen de A demek zorundasın; çünkü gerçek böyledir!” tutumu gerçek kavramı göz önünde bulundurulunca ne kadar da anlamsız gelir öyle değil mi?

İnsan insandır deriz ve her insanın  eşit olduğu gerçeğini biliriz.  İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde 7. maddede “Yasa önünde herkes eşittir ve herkes ayrım gözetilmeksizin yasanın koruyuculuğundan eşit olarak yararlanma hakkını taşır.” olarak ifade edilir bu yargı. Fakat dönüp şöyle bir baktığımızda  örneğin, insan doğasına aykırı bir fikir olan ırkçılık, geçmişin ve günümüzün en büyük sosyal sorunlarının başında gelir.  Hatta “Tüm insanlar eşit yaratılmışlardır ve aralarında yaşam, özgürlük ve mutluluğunu arama hakkı gibi Tanrı tarafından onlara verilmiş, onlardan ayrılamaz belirli haklara sahiptirler…” (Amerikan Bağımsızlık Bildirisi-17776)  denilmesine rağmen böyle bir eşitlik gerçekten söz konusu mudur?

Yazılı ve görsel medyada karşımıza her an çıkagelen birçok öğede, bu bildirinin yayımlandığı Amerika’daki ırkçılığı bizzat görmek, gerçek olarak hepimizin bildiği temel yaşam haklarının o kadar da önemsenmediğini, ne yazık ki, yüzümüze çarpıyor. Siyah ve beyazlar için farklı araçlar, iş yerleri, restoranlar tasarlayan “uyanık” zihniyetler, kullanılan lavaboları dahi farklılaştıracak küçüklükte ve acziyette bir fikrin temsilcisi olmaktan çekinmemişler, empati ve duyarlılıktan yoksun bir şekilde, insan doğasına ve gerçeğine ihanet eden bir yaklaşım benimsemişlerdir. Siyah oldukları için ellerini beyazlardan farklı yerde yıkamak zorunda kalan insanların olduğu bir dünyaya doğmak ve bu fikri benimseyen birçok insanla birlikte yaşadığını görmek bizim için ne kadar önemli? Biz ne kadar insanız ve hangi gerçek duygu ve düşünce dünyamızı şekillendiriyor?

Sonuç olarak hayat benden, bizden ibaret değildir. Ben varım, yaşıyorum ancak bizden önce de bir yaşam vardı ve bizden sonra da devam edecek. Kendi kişisel gerçeklerimiz üzerinden başkalarının yaşamlarını, düşüncelerini şekillendirmek, hayatlarına engel koymak, önlerine çizgi çekmek ne insani bir tavır ne de akla uygun bir davranıştır. Gelecek, başkalarına saygılı,  empati duygusu gelişmiş, insan doğasına, gerçekliğine uygun davranan “gerçek” insanların elinde şekillenecektir.

 

önceki eser / sonraki eser

Bu blogdaki popüler yayınlar

Finalist Eserler