Yazar Rumuzu: milat1512

 Eser Sıra Numarası: 19032023eser01


                                                       DÜNYA İLE ARAMDAKİ BAĞ

            Düşünceler, fikirler, inançlar, yargılar ve sonuçlar sadece insana mı özgüdür? İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliğin düşünme yetisi olduğunu bilmekteyiz. Öyleyse şunu söyleyebiliriz: İnsan, aklını yeterli düzeyde kullanabilen, kullanmak isteyen canlı türüdür. Her bireyin zekâ seviyesi aynı olmak ya da yüksek olmak zorunda değildir. Fakat her sağlıklı bireyin kendini geliştirmesine yetecek kadar aklı ve zekâsı olup bunu geliştirme ve aynı zamanda toplum için kullanma tercihi elindedir. Zira birey topluma muhtaçtır, tıpkı toplumunda bireye muhtaç olduğu gibi. Bu sebeple her bireyin topluma karşı sorumlulukları vardır. Topluma karşı kendine düşen sorumluluğu yerine getirmeyen ve düşünme yetisini yeterli düzeyde kullanmayan bireyler, tabii yine insandır ancak insan olmanın sorumluluğunu yerine getirmemiş olması sebebiyle aslında fiilen insan olmuş sayılmamaktadır. Sağlıklı bir toplum yalnızca toplumdaki herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi, kendi yetkinlik seviyesi ve bilgisi doğrultsunda hareket etmesi ve bireylerin, toplumdaki her bir bireye aynı zamanda da kendisene de hizmet etmesiyle oluşur. Nitekim "Dunning-Kuriger Etkisi" olarak adlandırılan, halk arasında ise "Cahil Cesareti" olarak bilinen,bilimsel gerçekliği olan bu fenomenden yola çıkarak sağlıklı bir toplum için en büyük tehditin bilgi sahibi olan bireylerin çekimserliği sebebiyle meydanı cahillere bırakması olduğunu söyleyebiliriz.Öte yandan Sokrates'in felsefesiyle hareket edersek, herkes cahildir ancak cahil olduklarını bilenler daha az cahildir gibi bir kanıya ulaşabiliriz.           

İstediği yeri gezsin, istediği kadar kitap okusun yine de cahil kalacaktır insan. Çok okuyan da cahildir, okumayan da; gezen de cahildir, gezmeyen de; yere çöp atan da cahildir, atmayan da… Biri her şeyi bilmediğinden cahildir öteki ise hiçbir şey bilmediğinden. Nihayetinde ikisi de üstün zanneder kendisini. Ama işin ilginç yanı bu durumun ironik olmasıdır. İnsan bu evrende bir nokta dahi değildir. Ancak dünyaların kendisinin etrafında döndüğünü düşünür ki bu yanlış da sayılmaz kanımca… Bilimsel olarak gülünç ancak imkânsız değil. Sonuç olarak benim emin olduğum tek varlık kendi varlığım. Etrafımdaki dünya; gördüğüm, tattığım, hissettiğim, duyduğum ve bildiğim kadar var. Benim dünyam benim duyu organlarıma muhtaç. Tıpkı bizim ve hayvanların gördüğü dünyanın çok farklı olması ve bir nevi farklı gerçekliklerde yaşamamız gibi… Ben dünyaların benim etrafımda dönüp dönmediğini bilmiyorum ama dünyayla aramdaki bağın bu engel olamadığım paradoks yüzünden koptuğunu biliyorum. Ben yaşadığımı hissedemiyorum. Sessizce ve sinsice sahnedeki yerimi alıp rolümü yapıyorum. Oyunu kuralına göre oynayarak çözebileceğimi sanıyorum. Aslında hiçbir şey bilmiyorum. Benliğime dahi ulaşamıyorum. Sadece düşüncelerim tarafından hapsolduğumu hissedebiliyorum. Duygularımsa öylesine yavan öylesine kuru…Yine de her şeye rağmen gerçeğe ulaşmaya çalışıyorum. Neden ve niye bilmiyorum ama durmadan öğrenmeye çalışıyorum. Ve garip bir şekilde bundan zevk alıyorum. Ben öğrenmek için tutuşsam da gerçeğin peşinden koşsam da... Her taşın altına baksam da ben de fani bir ruhum. Kendimi başka ruhları küçümserken bulup utandığım anlar var. Nasıl olur da bu kadar küstah ve kibirli olabilirim? Cevap apaçık ortada "Ben de insanım!"... Her insan gibi noksanım. Bu düşünceler arasında kaybolurken çok başka bir sonuca varıyorum. Benim kibrim insanları küçümsememden değil, mükemmel olmamı beklememden... Kendimi noksan göremiyorum. Her şeyi ama her şeyi bilmeli, öğrenmeli ve başarmalıyım. Benim hata yapma gibi bir lüksüm yok! Benim dışımdaki herkesin hata yapabileceğini düşünüp bana karşı yapılan hiçbir hataya üzülüp sinirlenmem. Düşünememiştir, bilmiyordur, insanlık hali!.. Onlar bana karşı hata yapabilirler; herkese, her sorumluluğa karşı hata yapabilirlerdi çünkü onlar insandı. Peki ya ben?..Kendimi anlayamadığım şekilde mükemmelleştirmiştim. Sabah erken kalkmalı, okula geç gitmemeli, sağlıklı beslenmeli, ilgi alanlarımla alakalı olmayan derslerde dahi başarılı olmalı, hobiler edinmeli, yeteneklerimin farkına varmalı, durmadan okumalı, keşfetmeli, uyum sağlamalı, spor yapmalı, öz bakımıma önem vermeli, sosyal olmalı ve gençliğimin tadını çıkarmalıydım. Bunları ve daha fazlasını yapmalı, hayatımı bir an bile boş geçirmemeli ve yorulmamalıydım. Ben daha gençtim, delikanlıydım, ben mi yorulacaktım?.. Bir de bu kadar başarısızlığın üstüne nasıl olur da beni sevenleri, ailemi yüzüstü bırakırdım. Kötü not aldığı ve herhangi bir konuda başarısız olduğu için üzülen çok arkadaşım oldu, hepsini de merhamet ve sevgiyle telkin etmeye çalıştım. Onların buna ihtiyacı vardı ama benim yoktu! Ben ne sevgiyi hak ediyordum ne merhameti ne de geleceği… Tek bir yanlışım dahi bütün doğrularımı götürmeye yetiyordu.Farkında olmadan kendimi diğer insanlardan üstün tuttum ve tutuyorum. Şu an hayretler içerisinde soruyorum kendime.Ben kimim ki? Nasıl oldu da bu noktaya geldim? Bunlar benim kendi düşüncelerim dahi değildi ama artık bana aitlerdi. Sanki birisi sinsice bilinçaltıma yerleştirmişti.


            Benim en büyük suçum, insan olduğumu hata yapabileceğimi unutmaktı ve sanırım bu sadece bana ait bir kusur değildi. Bugüne kadar kimse garipsemedi bu tutumumu. Birinin kalbini kırdığımda, düşük not aldığımda, ağzımdan kötü bir söz çıktığında hep başıma kakıldı. Ben dâhil kimse de garipsemedi. Kimse bana her şeyi bilemeyeceğimi, düşünemeyeceğimi ve hata yapabileceğimi söylemedi. Ben de öyle davranmaya başladım kendime. Ayriyetten insan olduğumu unutup her şeyi bildiğimi düşünerek böbürlenmeye başladım. Bende cahildim artık ama cahil kalmayacaktım. Eğer birisi karşıma çıkıp haksız olduğumu gösterirse bana, kapı gibi bir bilimsel gerçekle çıkarsa karşıma yanıldığımı gösterirse ruhum huzura erecekti. Fikrimle ters düşen bu gerçek benim son belkide tek umudumdu.

 

önceki eser / sonraki eser

Bu blogdaki popüler yayınlar

Finalist Eserler