Yazar Rumuzu: deniz6008

 Eser Sıra Numarası: 20032023eser01


                                                          GERÇEĞİN PEŞİNDE

 

"Karanlık bir yerde, kör olanlar en mutlu olanlardır." - Samuel Johnson

Okuduğum kitabın girişinde yer alıyordu bu söz. Uzun zamandır asıl gerçeğin ne olduğuna,kendi varlığım ve dünyadaki konumuma,bir genç olarak nasıl ve neyle mutlu olacağıma kafa yorduğumdan mı bilmem; bir sözle düşünce dünyam yine açık denizlere yelken açtı. Sık sık yaşıyorum bunu. Sadece bir söz, düşünce ya da duygularımda bir fay hattı kırıyor ve oradan oraya savruluveriyorum.

Karanlık bir dünyada düşüncelerimizle çelişen bir gerçekliği anlamaya çalışmak , insanoğlunun en büyük zorluklarından biridir bence. Çoğu zaman, kendimize sunduğumuz gerçekliğin sınırları içinde yaşarız çünkü. Ancak bazen, karşımıza alıştığımız gerçekliğin ötesinde bir dünya çıkabilir. Bu dünya toplumların sistemleri tarafından kontrol edilmektedir ve eğer onunla uyum sağlayamazsak bizi karanlık bir yerde yaşamaya mahkum eder.

Sistemler, bireylerin hayatlarına müdahale etmek için çeşitli yollar kullanır. İnsanların özgürlüklerini sınırlayan ve düşüncelerini bastıran bu sistemler, çoğu zaman insanların gerçek potansiyellerini keşfetmelerine asla izin vermez. Bu şekilde, toplum, her türlü farklı düşünceyi bastıran bir hale dönüşebilir. Böyle bir toplumda her

şeyin farkında olmak, mutsuzluk ve umutsuzluğu beraberinde getirir.İstemediğimiz gerçekler karşısında kör hatta sağır gibi olmak, huzurumuzu bozmamak adına  belki de işimize gelir.Kendimizi sahte bir özgürlük hali içinde sanabiliriz. Oysa J.M.Coetzee’nin de dediği gibi "Özgürlük, başkasının özgürlüğüne saygı duymaktır."  Bu sözü başka bağlamlarda da yorumlayabiliriz bence. Yani saygılı olmak,  başkalarının fikirlerine saygılı olmak; aydın olmak çeşitli fikirlere açık olabilmek olarak düşünülebilir mesela. Zaten çelişen düşüncelerin sorgulanmadığı bir hayat, insanoğlunu gerçekliğin ötesinde bir dünyaya mahkum etmez mi? O halde “ gerçek dünya” kavramı özgür düşünce ile ilişkilendirilmelidir.

 Bir defterime not ettiğim şu cümle kendimle baş başa kaldığım zamanlarda sık sık aklıma gelir: “Gerçekliğin ne olduğunu keşfetmek, insanın doğasını keşfetmek demektir." - Octave Mirbeau. Ne kadar da doğru.Çünkü gerçekliğin ötesinde bir dünyaya açılmak, insanların doğasını keşfetmesini sağlar. Öte yandan  toplumsal sistemler, insanların düşüncelerini ve potansiyellerini bastırarak onları bir kalıba sokmaya çalışırlar. Ancak insanlar, karanlık bir yerde yaşamak zorunda değillerdir. Gerçekliğin karanlığından çıkmak ve özgür bir dünyaya adım atmak için gerçeklerle çelişen fikirlerin peşinden koşmak  insanoğlunun doğasını keşfetmesini sağlar. Bu güzel ve anlamlı bir yolculuktur şüphesiz. Ama var olan gerçekliği tamamen yadsımayı da gerektirmez. Kendi doğasını keşfetme yolunda bir genç olarak fikirlerimle çelişen bir gerçekliği önemsiyorum. Çünkü kendi fikirlerimin de görünen gerçeklikle çelişse bile var olan sistemde önemsenmesini istiyorum. Özgür ve gelişmiş bir toplumda çelişen fikirlerin olması gerektiğine inanıyorum. Gerçeklik, bazen zaman kavramı ile sınırlı kalıyor. Bir gün gerçek olan ,başka bir gün yerini başka bir gerçekliğe bırakabiliyor.Böyle olmasa hâlâ dünyanın düz bir tepsi olduğu yanılgısını gerçek sanabilirdik.

George Orwell'in "1984" romanında insanların hayatlarına , düşüncelerine ve davranışlarına müdahale eğiliminin sakıncalarını, Aldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünya" romanında insanların üretim haklarından çıkarılarak doğal eğilimlerinden uzaklaştırılmalarının ne demek olduğunu, toplumda aşk, bağlılık ve özgürlük gibi temel insan ihtiyaçlarının önemini keşfettim.Bu kurgusal toplumlar, gerçek hayata dair düşüncelerimde eleştirel bir bakış açısı yarattı şüphesiz. Var olan ya da dayatılan gerçeklik her zaman doğru mudur, asıl gerçeklik midir, tartışılır tabi ki. Ama tartışmasız şekilde söyleyebilirim ki fikirlerimle çelişen bir gerçekliğe karşı kör gibi davranmak istemem. O gerçekliği de önemserim. Çünkü kendi  fikirlerimin her zaman doğru olması zaten gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Ben fikirlerimle gerçek olarak bulunan ya da sunulanı değerlendirip yorumlayabilirim ancak. Buna herkesin hakkı olduğuna, bunun insanın doğasına ait bir gerçeklik olduğuna inanıyorum. Her insanın fikir özgürlüğü olması gerektiğini savunuyorsam, kendimle çelişen fikirlerin sonucu olarak gerçek kabul edilmiş olanlara da kapımı kapatmam.Onları önemserim. Fakat “değişmez gerçeklik” olarak da algılamam. Sadece günün gerçekliğidir, var olan. Tarih içinde toplumların geleceği, kimi zaman gerçekle çelişen fikirlerin filizlenmesi ve uygun şartlarda yapılanması ile inşa edilmiştir.

Gerçeklerle çelişen fikirler genellikle bireye mutluluk getirmez. Kişi kendini Oğuz Atay’ın romanındaki “Tutunamayanlar”dan    hissedebilir. Ama yine de gerçeklikten kopup karanlık dehlizlerde kaybolmak yerine var olan gerçekliğe yeni fikirler ekleyerek gelecek için yeni ışıklar yakmamız mümkün. Aslında hepimizin içinde Saint Exupery’nin gerçeği arayan Küçük Prens’i  yok mudur sizce?

önceki eser / sonraki eser

Bu blogdaki popüler yayınlar

Finalist Eserler