Yazar Rumuzu: diren1898
Eser Sıra Numarası: 23022023eser01
BİR UMUTTUR
Her gün gerek kendimizin gerek başkalarının öne sürdüğü onlarca fikirle karşı karşıya kalıyoruz. Peki dile getirdiğimiz fikre yapılan yorumların ya da öne sürülen fikirlerin kaçını hatırlıyoruz? Gerçekten emin miyiz sonsuz doğruluğumuza, hiç mi ihtimal yok karşımızdakinin haklı olmasına? Değiliz. Bu unutkanlık, bizi asıl meselelerden uzaklaştırıyor daima. Bu uzaklaşma, bize çok şey kaybettiriyor zamanla.
İnsanoğlu kendine göre her zaman haklıdır, kâinatta yaratılmış en mükemmel canlıdır. Bütün yaratılmışların en üstünüdür, kendi türüne bile üstünlük kurmak ister. Zaten bu değil midir tüm çatışmaları doğuran? İnanıyorum ki eğer karşı tarafın sözlerine az da olsa değer versek, bir kez olsun yargılamadan önce değerlendirsek ne savaş kalırdı ne anlaşmazlıklar. Her gün, “Acaba kendi fikrimi savunmak uğruna hangi doğruyu görmezden geldim?” düşüncesi çoğumuzun aklını kurcalamazdı, sadece yaşamımıza odaklanırdık.
Hayatta sadece siyah ya da beyaz vardır düşüncesinin savunucuları, ana çatışmayı doğuranlardır aynı zamanda. Siyah, beyazın varlığından habersiz mutlu mesut yaşar. Aynı şekilde beyaz da. Ne zaman ki siyah, kendisinin tam tersi ama belki de en doğru olan beyazla tanışır, işte o anda kopar fırtına. Siyah o kadar emindir ki, beyazın ona karşı gelmesiyle daha çok sarılır fikrine. Aslında bilinmesi gereken, hayatta sadece beyaz ya da siyah olmadığıdır; gri de vardır. Gri, demokrasidir; saygının temsilidir, anlaşmanın en mümkün olduğu yerdir. Siyahla beyazın birbirine ters düştüğü yerde ortaya çıkan, ikisi arasında bir orta yol bulandır gri. “Gri demokrasi” mümkün değil midir? Çözmez mi tüm meseleleri?
Psikolojide, insanın kendi fikriyle çelişen bir gerçekle, kanıtla karşılaşınca reddedip kendi fikrine daha çok sarılmasına “geri tepme etkisi” denir. Çok basit ve önemsiz gibi görünen bu bilişsel ön yargının etkisini aslında hayatımızın her anında görürüz. Seçmen psikolojisi bunun en güzel örneğidir. Bir kişinin siyasi görüşü hangi etkilerle değişebilir? 2010’da Political Behavior tarafından yapılan bir araştırmada, siyasi görüşün gerçekler karşısında dirençli olduğu ortaya konulmuştur. Hatta tam tersine, insanların siyasi partilere bu kadar bağlanmasının nedeni de sunulan diğer argümanlardır. Bir düşünceye bağlanmış ve bu bilişsel yanılgıya sahip olan insanlar, kendi fikirleriyle adeta “güvenli bir limanda” gibidirler. Dışarıdan gelecek, bu huzuru bozacak herhangi bir karşı fikrin akıllarını çelmesine asla ama asla izin vermezler. Bu nedenle de asıl fikirlerine ne olursa olsun sarılırlar. Gerçek her ne kadar tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilse de onlar için bir değeri yoktur çünkü sımsıkı sarılmışlardır oluşturdukları dünya görüşünün tehdit altında olduğunu varsayarak.
İnanç, duygu temelli bir kavramdır. Bir kanıt ne kadar etkili olursa olsun onların gözünde bir o kadar değersizdir. Bir insana nasıl duygusal olarak bağlanılabilirse aynı şekilde bir ideolojiye de bağlanılabilir. Farklı fikirler her zaman olmuş ve olmaya devam edecektir ancak önemli olan bu fikirleri yargılayıp hemen reddetmeden önce beyin süzgecinden geçirip karar vermektir.
Bir fikir olgusal ya da formel doğruya uymuyorsa gerçek değildir. Her ne kadar kişi, kendi fikrini doğru sayarsa saysın ortada sadece bir tane gerçek vardır. Kanıttır bir fikri denetleyen. Aksi kanıtlanana kadar her doğru bir gerçektir. Ancak sunulan diğer argümanın bir defa doğruluğu kabul edilirse buna karşı savaşmanın gereği yoktur. Yapılacak tek şey, kendini yenilemektir. Duyulan ve değerlendirilen her düşünce insanın ufkunun açılmasında bir etkendir aslında. Zannediyor musunuz ki bilim insanları açık fikirli olmasaydı tüm o buluşlar yapılabilirdi?
Dünyada iki tip insan vardır: Açık fikirliler ve dar görüşlüler. İkisinin de durumu apaçık ortadadır. Açık fikirliler, gelecekle ilgilenir; dar görüşlüler, geçmişte sıkışıp kalmaya mahkumdur. Her zaman karşı tarafın haklı olduğu anlamına gelmez bu elbette. Haklılık ve haksızlık da her an değişebilir. Ancak bu ihtimal değerlendirilmeye değerdir, ihtimaller de değişebilir. Kişiye göre doğruluğun adı, bakış açısıdır. Gerçekler kişiye göre değişmez, değişirse de gerçek olmaz. Gerçek, inkâr edilemez. Hayatta da her zaman siyah ya da beyazla yaşamak yerine griyi bulmak gereklidir. İnsanlığın yürüyeceği uzun yolda atılmış küçücük bir adım bile bir umuttur. Umudunu kaybetmiş biri de ne gerçeğin peşinde koşar ne de fikrini açık eder.
Amerikalı filozof Benjamin Franklin’in “Yarım gerçek, çok kez korkunç bir yalandır.” cümlesi bu açıdan çok anlamlıdır. Gerçek, eksik olamaz. Gerçek, tamamına ermedikçe bir yalandan farksızdır. İnsan doğruyu belirlediği, gerçeği aradığı hatta hakikat uğruna yaşamını bahşettiği bu hayatta bir umuda sığınır daima. Onu yaşatan da bu umuttur. Öyle bir umuttur ki bu, ne olursa olsun gerçeği bulduracak.