Yazar Rumuzu: meyus0362
Eser Sıra Numarası: 03022023eser01
ALIŞMANIN ZULMÜ
Etrafında sürekli dans edip, oyunlar oynadığın gaddar gerçeğin hançeri bitap düşürürse fikirlerini ve yüreğine kazınırsa dünyanın gerçekleri , bir bak o yüreğine, aslında yüreğine olan bir şey yoktu , sen fikirlerinin esiri olarak düştün koca bir karmaşaya.
Hepimiz zihinlerimizin Tanrı’ sıyız lakin karıştırırsan muzip gerçeği zihnine , o zaman Tanrı’ lıktan ziyade bir kul olacaksın..
Gerçeğin ötelendiği anda başlar senin gerçeklerin..
Arap atı gibi koşturur zihnimizde dünyanın gerçekleri. Atın üzerinden atladığı engellerdir bizlerin fikirleri. Ola ki çarpacak olursa at o engellere , onun zıplayamaması mıdır yoksa engelin uzunluğu mudur hatalı olan? Burada sorunu nerede aramalıyız?
Hayatımızı belirleyen şeydir fikirlerimiz. Her insanın içinde düşünceler, imgeler, hisler barınır . Varlığımızın yegâne amacını içimizde yatan, kimseye söylemediğimiz o mektum düşünceler belirler. Peki ya bu fikirleriniz dünyanın acımasız gerçekliğine toslarsa ? O zaman yerinde kalır mı halis emelleriniz ? Yoksa dünyanın getirdiği ızdırapların ahvalinde sizin yansımanız olan fikirleriniz yavaş yavaş bir çiçeğin solması gibi göçüp gider mi bu dilhun diyardan?
Peki gerçeğin gerçekliğini neye göre dallandırabiliriz ? İnsanların fikirleri ile gerçek doğru orantıya sahip midir? Gerçek ölçüsünde mi fikre sahip oluruz yoksa fikirlerimiz mi aslında var olan gerçeklerdir? Bu hususlar düşünüldüğünde fikirlerin çatışması kaçınılmaz olacaktır .
Örneğin, bir suç karşısında siz bir suçun olmadığını düşünürken yasalar ve diğer insanlar bunun bir suç olduğunu söylüyorsa yapılan eylem gerçekten bir suç mudur , siz öyle düşünmemenize rağmen ? Böylece gerçek size tokadını atacaktır.
Gerçek konusunda çoğunluk büyük bir önem kaplamaktadır. On kişinin düşündüğü şey mi gerçek kabul edilir yoksa bir kişinin mi ? Maalesef işler birinci argümanda olacağı gibi şekillenecektir. Zira gerçek çoğunluğun görüşüne göre tanımlanabilir.
Peki bahsettiğimiz gerçek ile fikirleriniz çakışmaya başladığında: İnsanlar ikiye ayrılır böyle durumlarda ; kabullenme ve reddetme .
Kabullenme durumunu meyleden insanlar ya karşı çıkacak sebebi yoktur ya da kabul etmek daha kolay gelmiştir belki de başka çaresi yoktur . Kendini avutmak insanoğluna iyi gelir , kendini bile elinin tersiyle itip var olan gerçeğe boyun eğip yaşamaya devam etmek hepimizin yaptığı şeylerdir. Unutulmamalıdır ki bizim güçlü bir silahımız vardır, görmezden gelmek ...
Gelelim reddetmeye , boyun eğmemek veya direnmek büyük bir cüret ister. İki ihtimal olabilir ya delidir ya da şair .Toplumumuzda kabul edilen gerçeklere karşı çıkanlar tarih boyunca hor görülüp kınandı . Çünkü insanlık kendilerinden olmayanı dışlardı , bu insanlar bir tehlike vaat ederlerdi görüşlerince . Bu yüzden deli dediler , bu yüzden şairleri, yazarları aşağıladılar . Kimse de düşünmezdi, herkesin kendi gerçeklerinin olduğunu...
Bense gerçeğin insan üzerinde etkisi olamayacağına inanırım. Bu dünyanın gerçeklerinin yanı sıra birde bizlerin gerçekleri vardır, hayal dünyalarımız. Hayallerimizde dünyada olamayacak bir çok şeyi tahayyül edebiliriz . Çünkü orada bizim kurallarımız geçerlidir , bu dünyanın değil.
Burada baktığımızda gerçek yine değişmektedir . Çünkü gerçek diye bir şey yoktur, insanların kabul ettikleri vardır.
Kabul edilenleri gerçek görmeye başladığımız anda da gerçek hususuna karşın önermeler ortaya çıkar. İnsanlar hatalı varlıklardır. Gerçeğin birçok kişinin görüşünden şekillendiğini söylemiştik, peki bu kabul edilen gerçek hatalı olamaz mı ? Toplumlar hatalı olamaz mı? Hatalı olabilen veya düşünülebilen bir şeyin doğruluğuna ne kadar güvenmek gerekir ya da güvenebilir miyiz ?
Bu bağlamda gerçekler ile fikirler çeliştiğinde ya kabullenecek ya reddedeceksin .
Velhasıl herkes kabullenir , bir sondur kabullenmek. Reddedişlerin sonu da kabullenmek olacaktır . Kabullenmeden geçemezsin dünya bataklığından vesselam.
Her kabullenişin ardında kalan bazı insanlar ki, bir zamanlar reddetmenin acı meyvesinin tadına bakmışlardır ve itilmişlerdir bu umarsızlığa . İşkence yöntemlerine bakıldığında aynı işkence hep uygulanmaz bunun sebebi hissedilen acı hissinin yavaş yavaş azalması ve kişinin acıyı daha az hissetmesi veya hissetmemesidir. Onlar da bilirler ki reddetmek aciz yüreklerine birer zorunluluk getirecektir. Yüreklerine balyoz gibi vuracaktır onların gerçekleri ama susacaklardır , yürek alışacaktır geçirdikleri hengameye . Yarattıkları fikirler de içlerindeki o boşluğa çekilecektir . Eskisi gibi acımayacaktır canları , düşünmemeye mahkum edeceklerdir kendilerini. Gözlerine bir perde geçirip o perdenin arkasında yaşamak daha kolay gelecektir çünkü o perdenin arkası pek rahattır, vicdan azabına yer yoktur . Ölüdür onların fikirleri ve öldürmüştür yürekleri...
Kendimi konumlandırmak istesem meçhul yerlere , yine de seçeceğim tek yerdir ki benim öz gerçeklerim , hayallerimin döşeği... Bırakıp gitmek mi kendi düşüncelerimi yoksa savaşmak mı onlar uğruna, mahkum olmak bu gerçeğe ve bir ömür boyu sürüklenmek ya da düşünmemek , eyleme girmemek . Hangisi beni huzura erdirecek?
Kendi vicdaninin sesine kulak vereceksin ve düşüneceksin tüm insanlığınla ve fikrini ürettiğin anda sana mazi kalacak tüm hakikatler. Kalbin ve beynin çakışmıyorsa bir fikir hakkında doğru sayacaksın ve elem dünyadaki gerçeklereyse alışmayı öğreneceksin belki de mücadele vereceksin...
Anlamaya başlayacaksın yavaş yavaş, içinde büyüttüğün tüm şeyler sığmaz olacak kalbine . Cesarette edemeyeceksin itiraza, kabullenerek gideceksin hayattan. İçine kapanacaksın , git gide gömüleceksin yerin altına. Çakıldığın yerin altında bırakacaksın senden olanları, vicdanını, aklını, hislerini ve fikirlerini ... Yenileceksin en sonunda hazmedilmesi zor hakikatlere ve alışacaksın . Fazla alışmışlık boş vermeyi doğuracak .En sonunda dediğimiz gibi alışacaksın , insan her şeye alışır, ben de alıştım .
Gerçek ile fikirlerim yan yana geldiğinde aslında beni tatmin eden bir gerçeğin olmadığını görüyorum . Fikirlerimse benim için birer yanılsamadan ibaret. Fikirler gelip geçicidir, insanlar değişir böylece fikirler de değişir. Olduğu gibi kalan hiçbir şey yoktur ve değişebilme ihtimali yüksek olan fikirlere karşın yine değişebilen bir gerçekle yüzleşmek ise ne kadar akıl kârı yalnızca Tanrı bilir...
Eğer değişen şeyler varsa bir yerde zaten doğru olan yoktur . Doğrular değişmez. O zaman ne fikirlerim doğrudur ne de gerçek doğrudur. Değişken bunca şey varsa ve bunları değiştiren yine bizsek, bizler ne kadar doğruyuz ?