Yazar Rumuzu: nezo4763
Eser Sıra Numarası: 26022023eser01
KAFAMDAKİ TUĞLALAR SAĞLAM MI?
Bir hücre ile başlayıp;yorgun,bitik,yaşlı bir bedenle sona eren hayatınızda sizi ‘ayakta tutan’ şey nedir? İnsanoğlunun başlangıcından itibaren filozofların,bilim adamlarının,hem ‘varların’,hem de ‘yokların’ sorduğu bu soru,hala kesin bir cevap bulamamıştır. Bu cevabın bir türlü kesinleşememesi zamanın değişimi yüzünden midir? Yoksa dogma fikirlerin bir çatışması mı?
İnsanoğlu; varlığın gerçeğini farklı nedenlerle açıklamıştır. Bu farklı nedenleri inceleyerek fikrin ve gerçeğin kaynağını bulmak mümkündür. Kimisi dinine sadık bir kul olmak için vardır, kimisinin varlık nedeni ise mutlak bilgiye ulaşmaktır. Bu iki tip arasında pek bir bağ kurulamasa da, onları ‘var’ eden sebepler kesinlikle ortaktır: fikirleri için yaşamaları. İnsan fikir yapısını oluştururken aile yaşantısını, travmalarını ve yaşadığı olayları temel alır. Bunu fark etmese de, zamanla bu bir rutin haline gelir ve o kişi kendini korumak için dizdiği bu tuğladan duvarların içinde hapis kalır. Ancak bu kişi kafasında, inancında ve yaşantısında öyle bir ‘sistem’ kurmuştur ki; bu temel ne kadar karmaşık olursa olsun, onlara basit gelir ve buna dokunmak istemezler. Zamanla, kaçınılmaz olarak, ortaya yeni bir fikir atıldığında -ki bu bizim bağlamımızda bir gerçek oluyor- bu o kişinin kafasında bir ikna çabası olarak değil, alışkanlığına bir tehdit olarak görünür. Doğal olarak kişi bu değişimi reddeder. Ne kadar kanıt sunulursa sunulsun, bu kişinin kendi dogmasına daha da sıkı sarılmasına neden olur. Örneğin; dini inançları olan bir kişiye evrim teorisinden ya da ‘Big Bang’ olayının gerçekliğinden bahsederseniz, kişi umutsuzca kafasında kanıtlar arayacak, inancını ve alışkın olduğunu savunacak, zamanla kendi kanıtlarını bile üretmeye başlayacaktır.
Benim için gerçek, ispatlanabilendir. Mutlak gerçek karşısında, inançlarım bir kar tanesi kadar değersizdir. İnsan, fikirlerini geliştirmek isterse, bilime ve kanıtlanabilene kulak vermelidir. Nesnel olanı görmezden gelemez. Her ne kadar düşünürsek düşünelim, ben ortaya atılan bir gerçeği görmezden gelemem. Ancak, tabii ki herkes gibi benim de kafamda tuğlalarım var. Ben eğer bu fikirleri görmezden gelirsem, sadece bu tuğlaların üstüne boya sürmüş olurum. Ancak değişimi kabul edemezsem, tam tersi gibi davranmanın bana ne faydası olabilir? Başta sorduğumuz sorunun cevaplanamamasının sebebi de budur. İnsan doğası gereği kendinin haklı olduğunu düşünür ve karşı tarafı yanlış kabul eder. Tartışmaya girilmemesi ve fikirlerin çarpışmaması, ‘geri tepme etkisine’ neden olur. Bu da çoğu noktada -ben de dahil olmak üzere- insanı yanlış yönlendirir.
Böyle bir dünyada, benim(insanlık hakkında kesin konuşamam)için önemli olan, toplumsal normların ve inançların gerçekleri de şekillendirebileceği, ’gerçek’ kavramının esnetilip toplumsal barışın sağlanabileceği bir dünya oluşturmak. Kısa vadede bu değişim pek belli olmayabilir, ancak Herakleitos’un da dediği gibi, aynı derede iki kez yıkanamayız. Gelişim, değişim sağlanmalıdır. Tuğlalarımız istediği kadar güçlü olsun, gerçeklerimiz elmastan birer çekiç olmalıdır! Hayatımız, basit bir hücre ile kalmamalı, toplumsal barış için hem varlığımızdan hem de fikirlerimizden ödün verilmelidir. Önyargılarımız, bizi bir yere kadar taşıyabilir. İspatlanabilen, kalıcı olan ise bizim batıl inançlara karşı, zihinlerimizin önünü kapatan, bizi ilkel kılan düşünce yapılarından koruyacaktır, çünkü asıl önemli olan budur. Gustave Le Bon’un bu düşünce yapısını özetleyen bir sözü vardır: ‘Medeniyet, gelenekler olmadan imkansızdır, ilerlemeyse gelenekler yok edilmeden imkansızdır.’
İnsan yapısı gereği kendi inancından başkasını göremese de, bu tuğlaların zamanla yerlerinin değiştiği, önyargılardan kurtulduğumuz bir gelecek dileğimdir. Hayat bize ne sunarsa sunsun, bizim hedefimiz insanlık adına çalışmak, gerektiğinde kendi nedenlerimizden uzaklaşmak ve çelişkileri görmezden gelmek olmalıdır. Ancak, ben sizlere de sormak istiyorum..
Sizin kafanızdaki tuğlalar sağlam mı?